Enschede'den Ozan

"İnsanlar senin ne düşündüğüne önem veriyor"


Kimsin, nesin? Nerede, ne zamandan beri yaşarsın? Neyle iştigal edersin?

Ozan ben, Nisan 2016'dan beri Hollanda'nın Enschede şehrinde yaşamaktayım. Doktora yapmak amacıyla Hollanda'ya geldim. Makine mühendisiyim, lisans ve yüksek lisansı Ankara’da okudum. Hollanda’ya yerleşmeden önce ODTÜ’de 2,5 yıl araştırma görevlisi olarak çalıştım. Şimdi de aynı işten devam ediyorum.

Amsterdam’daki en sevdiğim yerlerden birinde, Vondelpark’ta 

"Dağ bisikleti aldım, kafa dengi arkadaşlar edindim"

Yolun gurbete düştüğünde ilk olarak neler hissettin? Yeni bir ülkede olmanın duygu durumu sende nasıl karşılık buldu?

Uzun süredir çeşitli sebeplerden dolayı yurtdışında yaşama, farklı bir hayat deneyimleme ve "konfor alanı"mdan çıkmak istiyordum. Hayalimi gerçekleştirdiğim için mutlu ve heyecanlıydım, ilk 1 ay böyle geçti. Bu süre içinde arkadaş ediniyordum ancak yalnız olduğum zamanlarda da oldukça mutluydum. Haftasonları Hollanda'nın farklı yerlerini geziyordum, işi fazla düşünmüyordum, kısacası turist kafasıyla yaşıyordum. 

Begijnhof: Türkiye’den arkadaşlarla Amsterdam’da buluşmamız 

1 aydan sonra, oraya yeni gitmiş olmanın heyecanı geçince burada daha uzun süre yaşayacağımı, kalıcı olduğumu idrak ettim. Etrafımda eskisi kadar çok insan yoktu. Okuldan eve yürürken bara uğradığımda laflayacağım insanlar, iş çıkışı öğrenci topluluğuna uğrama veya her zaman cepte gördüğünüz aile ve akrabalar burada yoktu. İşte en ufak sorun olduğunda, iş benim oraya gitme sebebim ve orada düzenli olarak içinde bulunduğum tek şey olduğu için bütün hayatımı etkilemeye başladı. Ankara'da çalışırken de işte haliyle sıkıntılar olurdu ancak işten sonra iki laflar, o sıkıntıyı unuturdum. Yaşadığınız yerde iş dışında bir uğraş bulmak, güzel mekanlar keşfetmek, kafa dengi arkadaşlar edinmek sizi oraya yerleştiriyor. Dağ bisikleti aldım, şehirde gitmekten keyif aldığım mekanlar keşfettim, kafa dengi arkadaşlar edindim. Nitekim uzun sürmeden o sıkıntılı dönemi atlattım.

"Küçük diye düşünüp geçiştirdiğiniz şeyler ileride karşınıza tekrar çıkıyor"

Ülke değişikliğinin çalışma/eğitim hayatına yansımaları neler oldu? İş/okul ortamının uyum sağlamana (veyahut da sağlayamamana :) stres yok, hangimiz en zayıf halka gibi hissetmeden bir ömür sürebiliyor ki?) etkisini nasıl deneyimledin?

Yeni bir işe başladığınızda haliyle öğrenecek bir sürü yeni şey oluyor. İlk haftalarda danışmanlarımla sık sık toplantı yaptık. Bu toplantılarda bilmediğim Hollandalı şirket isimleri, malzeme adları, teknik terimler havalarda uçuşuyor. Bir yerden sonra bazı şeyleri anlamasam da “hıı hıı, evet” diyerek geçiştirdiğimi ve bunun alışkanlığa dönüştüğünü fark ettim. Bu cidden büyük bir sorun, küçük diye düşünüp geçiştirdiğiniz şeyler ileride karşınıza tekrar çıkıyor. 

"Hollanda kültürü fikrini ne olursa olsun açıklamayı gerektiriyor"

Gözardı etmenin kültür ve dil ile de bağlantısı var sanırım. Biliyorsunuz Türkiye’de bir şeyden emin değilseniz ve sizden konu hakkında daha bilgili birileriyleyseniz sesiniz fazla çıkmaz. Yanlış bir şey söyleme korkusu, aynı zamanda otoritenin yanında sus pus olma durumu yani. Ancak burada herkes ne fikri varsa söylüyor, fikriniz saçma olabilir veya sizden o konuda çok daha bilgili insanlarla birlikte olabilirsiniz, hiç fark etmez. 

Hollanda kültürü fikrini ne olursa olsun açıklamayı gerektiriyor ve insanlar senin ne düşündüğüne önem veriyor. Hollanda kültüründe önemli yeri olan “uzlaşı”, “orta yol bulmak” için de önemli bir şey bu. Fikrinizi ifade etmezseniz bulunan yol, orta yol olmuyor; terazinin dengesi bozuluyor. Bir de, her ne kadar Türkiye’de eğitim dili İngilizce olan bir üniversiteden mezun olsam da günlük hayatta, kişisel ilişkilerde kullandığım bir dil değildi İngilizce. Toplantılarda dili ne kadar etkili kullanırsam o kadar az anlaşmazlık olduğunu fark ettim.

İş ve okul ortamı buraya uyum sağlamamı çok kolaylaştırdı. Hollandalılar birçok konuda gayet organizeler. Daha buraya gelmeden okul benim için sağlık sigortası şirketi ve belediye gibi yerlerle randevularımı ayarladı, bu tür konularda hiç sıkıntı yaşamadım. Daha ilk iş günümde bütün grup üyelerine tanıştırıldım, kahve aralarına davet edildim. Ayrıca okul aracılığıyla 1 yıllığına kampüs içerisinde yemyeşil bir bahçeye açılan, gölet kenarında eşyalı bir oda ayarladım. İlk iş günümde sekreter grubumuzun bisikletini bana kendi bisikletimi alıncaya kadar kullanmam için ödünç verdi; Hollanda’da bisikletinizin olmaması ciddi bir sorun, uzvunuz gibi bir şey burada bisiklet :) 

Bahsettiğim şeyler küçük gibi görünse de geçiş dönemini kolaylaştırıyor ve size değer verildiğini gösteriyor. Bunların dışında grubumuz gayet çok kültürlü, dünyanın her köşesinden insan var, Hollandalılar azınlıkta. Bunun şöyle bir avantajı var: etrafınızdaki insanlar da sizle benzer süreçlerden geçiyor veya geçmiş oluyor, yani daha kolay bağlantı kurabiliyorsunuz insanlarla ve dışarıdan gelenler eğlenmeye, iş sonrası dışarı çıkmaya ve birlikte zaman geçirmeye daha çok meyilli oluyorlar. 
Mondriaan: Kampüste 1 sene boyunca konakladığım yer 

Bu arada Hollandalıların hakkını vermek lazım, İngilizce seviyelerinin çok iyi olması ve yabancı dile yaklaşımları expat’lerin entegrasyonunu çok kolaylaştırıyor. Kahve molasında sadece Hollandalılar oradayken gittiğimde tek kişi olmama rağmen benim için İngilizceye döndüklerini ve arada kültürel şeyler söylemek istediklerinde Hollandacaya dönerken “sorry, I need to explain this in Dutch” şeklinde beni bilgilendirdiklerini hatırlıyorum, gel de yanaklarını sıkma ☺

"Kolay arkadaşlık kurabilsem de bir kriterim var"

Arkadaş edinmek ve kendi sosyal çevreni kurmak ne kadar kolay (ya da zor) oldu? Kendi background’un, kişiliğin ve bulunduğun yer bu denklemde nereye oturuyor?


Arkadaş edinmem zor olmadı, genel olarak zor arkadaşlık kuran bir insan değilim. Çevremde gerek Türkiyeli, gerekse yabancı kafa dengi insanlar var. Buraya gelmeden önce ortak arkadaş aracılığıyla Türkiye’den aynı üniversiteden bir arkadaşla iletişime geçmiştim, o şimdi buradaki en yakın arkadaşlarımdan oldu. Kolay arkadaşlık kurabilsem de bir kriterim var, burada kendimi yanlarında rahat hissemediğim insanlarla birlikte olmamaya çalışıyorum. Kendimi rahatsız hissedeceğim bir arkadaşlık ilişkisi kurmaktansa yalnız vakit geçirmek daha değerli olabiliyor.

Enschede, Türkiye’de alışık olduğumuz şehirlere göre nispeten küçük bir şehir. İnsanlar burada arkadaşları ile daha fazla zaman geçiriyor, ev gezmeleri daha fazla. Cuma akşamı dışarı çıkmak yerine evde arkadaşlarla toplanıp yemek yapmak, bir şeyler içmek yaygın. Bu, benim Ankara'daki üniversite hayatımdan da alışkın olduğum bir durum olduğu için burada kurduğum sosyal çevre de bu yönde oldu ve şehrin ritmine uydu diyebilirim. Kısacası, Ankara'daki yaşantım sayesinde hareketsiz şehirlere karşı bağışıklığım var :) Hareketsiz dediysem de haksızlık etmeyeyim şehre: Enschede, kendi boyutundaki Türkiye şehirlerine göre (mesela Yozgat :p) çok daha hareketli. Metropollerle karşılaştırma yapıp şehre haksızlık etmeyeyim :)

"Birisiyle, yalnız Türkiyeli olduğu için arkadaşlık yapmayı doğru bulmuyorum"

Türkiyeli diğer expat’lerle iletişiyor musun? “Hiç çekemem, benden uzak olsun”cu musun, yoksa “bazen beni sadece bir Çorumlu anlayabilir”ci mi?

Türkiyeli diğer expat'lerle iletişiyorum, aynı dili konuştuğum insanlarla iletişim kurmak güzel oluyor tabii. Ancak ne “hiç çekemem, benden uzak olsun”cuyum, ne de “bazen beni sadece bir Çorumlu anlayabilir”ci. Türkiyeli ve yabancı arkadaşlarımı seçerken farklı kriterler uygulamıyorum. Birisiyle, yalnız Türkiyeli olduğu için arkadaşlık yapmayı doğru bulmuyorum. Şahsen benim Türkiye'de anlaşamadığım bir sürü insan var. Sadece yabancı bir ülkedesiniz, kafa dengi insan bulma ihtimali daha düşük diye Türkiye'de olsaydınız arkadaşlık kurmayacağınız insanlarla takılmak bana uymuyor. Bir insanı tanımadan, onun karakterini, kişiliğini tamamen es geçerek ona "benden uzak dursun" demek de en az birisiyle sadece Türkiyeli olduğu için arkadaşlık yapmak kadar bana ters.


Divan: Amsterdam’da ehlikeyfle rakı servis eden Türk restoranı bulduk :) 

"Bir şeyler yaparken kimsenin umrunda olmamam durumunu seviyorum"

Gurbetle sıla karşılaştırması yapacak olsan? Kültür olur, iş etiği olur; hangi bakımdan karşılaştırmak istersen…

Mmm, bu konu yazmakla bitmez, çünkü bir expat okarak adımınızı uçaktan dışarı attığınız andan itibaren karşılaştırma yapmaya başlıyorsunuz, en azından benim için öyleydi. Birkaç örnek verecek olursam, buradaki özgürlük ve toleransı çok seviyorum. Trende yolculuk yaparken dışarıyı izleyip müziğimi dinlerken biramı yudumlayabilmek ve bunu görevlilerden ve insanlardan saklamadan yapmak beni mutlu ediyor. Sadece bira içerken değil, genel olarak bir şeyler yaparken kimsenin umrunda olmamam durumunu seviyorum. Bu özgürlük ortamı, herkesin daha çok birbirinin ne yaptığıyla ilgilendiği memleketimizden gelen bir bünyeye ilaç gibi geliyor. Tolerans konusu ise burada ciddi, neredeyse ülkenin mottolarından diyebilirim "tolere et". İnsanlar bir şeyden aşırı rahatsız olmadıkça şikayet etmiyorlar, haliyle çok fazla anlaşmazlık, kavga, gürültü olmuyor. 

Ayrıca, Hollanda insanı fazlasıyla mutlu: sıradan bir gün içinde asık suratlı, mutsuz insanla karşılaşma olasılığınız düşük. Çoğu kez dışarı market alışverişi gibi sıradan bir işim için çıkıp etkileşimde bulunduğum insanlardan aldığım pozitif enerjiyle modumun değiştiğini söyleyebilirim.

"Sekreter, teknisyen ve profesör birlikte dedikodu yapıp iş çıkışında birlikte aktivite yapabiliyorlar"

Hollanda'da en çok şaşırdığım şeylerden biri insanların yaptıkları işten bağımsız olarak sosyokültürel imkânlara erişiminin olması. Bir kasiyer de, sekreter de, satış elemanı da yurtdışına rahatlıkla tatile çıkabiliyor; sinemaya, tiyatroya gidebiliyor. Bu nedenle toplumun daha büyük bir kesimiyle iletişim kurabiliyorsunuz burada. Bölümde kahve molasında sekreter, teknisyen ve profesör birlikte dedikodu yapıp iş çıkışında birlikte aktivite yapabiliyorlar. Türkiye’de sosyokültürel imkânlara erişimi geçtim, akademideki hiyerarşik ortamda bu bahsettiğim durum çok ütopik görünüyor.

Kanal: Hollanda’daki ilk günümde Enschede’ye geçmeden Amsterdam’a uğradım. Kanalları gezip biralandıktan sonra Enschede’ye devam ettim. 

Hollanda’dan bahsedip de bisiklete değinmeden olmaz. Türkiye’de de bisiklet kullanan biri olarak burada bisiklet anlamında cennete düştüğümü söyleyebilirim. Sabah işe giderken ve akşam iş çıkışı bisiklet yolundaki bisiklet trafiğini, bebeklerini bisiklette taşıyan anne ve babaları görmek beni mutlu ediyor. Sıkıştıran dolmuş, taksi yok; laf atan yok...

Çok Hollanda övdüm, sanmayın ki memleketime hiç puanım yok. Türkiye’nin kültürel ve tarihi mirasının, doğasının ve mutfağının bende yeri çok ayrı. Daha birkaç saat önce İstanbul ve Çukurova mutfağı ile ilgili videolar izledim, gözlerim doldu. Türkiye’de her ne kadar ters giden şeyler olsa da Türkiye’ye dair güzel şeyler genelde sıradışı güzellikte olduğu için bende yaptığı etki çok kuvvetli. Mesela onca kargaşasına ve sorunlarına rağmen İstanbul: havalimanından boğaza gelene kadar “İstanbul’da yaşanır mı ya” desem de vapura bindiğimde karşılaştığım “ekstrem, aşırı” güzellik, o şehre özgü, başka yerde bulamayacağım hava fikrimi değiştiriyor.

"Burada Türkiye’deki olayları bizzat yaşamadığım için daha endişeli olabiliyorum"

Gurbetteyken TR’de olup bitenlere nasıl bir mesafede duruyorsun? Ülke gündeminin kendi hayatına yansımaları neler oluyor?

Türkiye gündemini buradayken de takip ediyorum. Zaten işte çalışırken hâlâ Türkiye radyoları dinlediğim için olaylardan hemen haberim oluyor. Ancak burada Türkiye’deki olayları bizzat yaşamadığım için daha endişeli olabiliyorum. Memleketimizin dış politikası sağ olsun, arada Almanya ve Hollanda ile yaşadığımız krizler beni olayları bizzat yaşama ayrıcalığından mahrum bırakmıyor :)

"Yaşadığım yere dair yeni şeyler öğrendikçe kendimi buraya daha fazla ait hissettim"

Diğer expat’lere ya da adaylarına, “ben ettim sen etme” ya da “sen de yap güzel oluyor” yollu önerilerin?

“Sen de yap, güzel oluyor”lu bir önerim olacak. Bir ülkeyi ne kadar iyi deneyimlerseniz oraya o kadar iyi yerleşiyorsunuz. Ben elimden geldiğince buranın müzelerini gezmeye, şehirlerini görmeye, millî parklarına gitmeye, bir nebze dilini öğrenmeye ve yaşadığım bölgenin yerel değerlerini keşfetmeye çalıştım. Yaşadığım yere dair yeni şeyler öğrendikçe kendimi buraya daha fazla ait hissettim. Dil dersleri de sadece dil kurallarını öğretmekten ziyade bir toplumun düşünce yapısını gösterdiği için kültürü anlamamda ciddi anlamda yardımcı oldu.

Zaanse

Başka bir çift söz? (teklif var, ısrar yok)

Yurtdışında insanları ülkenizdeki insanlarla çokça karşılaştırıyorsunuz. Onların bazı konularda davranışları size çok bencil gelebilirken diğer konularda kendi ülkenizde alışık olmadığınız incelikte olabilir. Her toplumun, her insanın hassasiyetleri ve “quality”leri farklı :)

Yorumlar