Berlin'den Ozan

"Hissettiğim tek şey 'garip' olma haliydi"

Kimsin, nesin? Nerede, ne zamandan beri yaşarsın? Neyle iştigal edersin?

Selam, Ozan ben. Aslında öyle tam kimim ben de bilmiyorum. Daha doğrusu biliyordum da sonra kaybettim. 19 yasından sonrası sürekli ev ve memleket değiştirmiş birisiyim. Birkaç gün önce 25'ime girerken farkettim de kıçım yer görmemiş. Bir garip yolcuyum sevda yolunda diyelim. Son lokasyonum Berlin (şimdilik). Berliner olma konusunda daha çok yeniyim. 5-6 aylık bu maceram ise bir mülteci olarak başladı.

"Kalma kararını gelmeden bir hafta önce aldım"

Yolun gurbete düştüğünde ilk olarak neler hissettin? Yeni bir ülkede olmanın duygu durumu sende nasıl karşılık buldu?

Yolum gurbete düştüğünde pek bir şey hissedemedim. Çok sağlıklı bir süreçte değildim. Uzun ve yorucu bir süreçti benim açımdan 2015 ile başlayan yıkımlar süreci. İki yılın ardından hislerimi yitirmiş buldum kendimi. Hem özel hayatımda yaşadığım şiddetli olaylar, hem de ülkenin içinde bulunduğu durumdan ötürü.

İlk olarak Frankfurt'a bir konferansa geldim. Almanya'ya ilk gelişimdi. Kalma kararını gelmeden bir hafta önce aldım, daha doğrusu aklıma girdi bu karar ailemin ve arkadaşlarımın çabalarıyla. Daha sonra Berlin'e geldim. İltica başvurusunu yapmadan önce yapmam gereken şeyler vardı. Onları hallettim. Bu sırada bir komün evinde kaldım. Benim için bir ilkti. Çok fazla param yoktu ama ortak mutfak sayesinde aç kalmadım. Bu sırada eskiden tanıdığım arkadaşlarımla karşılaşıyordum. Berlinale sürecinde Türkiye'den gelip gidenler oldu. Onun dışında iki arkadaşım beni görmeye geldi Türkiye'den. 

Dolu dolu geçmiş olan bu beş ay için söyleyebileceğim tek şey şu ki hissiz olma hali devam etti. Bu süreçte çok fazla şey yaşadım ancak geldiğimden beri hissettiğim tek şey "garip" olma haliydi. Bu arada politik bir çevreden geliyor olmanın avantajı ile Berlin'in yalnızca eğlence hayatını değil, politik hayatını da tanımış oldum. Haliyle birçok ortama girdim çıktım. Bu iyi geldi. 

Bahar-yaz aylarının gelmesi ile de daha iyi hissetmeye başladım. Kış biraz yıpratıcı burada gerçekten. Eee, bahar-yaz ayları gelir de koliler kesilmez mi? Sonuçta dil dile değmeden adapte olunmuyor. Kolisi bol Berlin'de zamanla yapılabilecek çok şey bulunduğu için 5 ay gibi kısa bir sürede toparladım kendimi. Bu arada kağıt işleri de yolunda gidince rahatladım (Almanya'da kağıt işi bitmiyor gençler).

"Türkiye'de okumak işkenceden başka bir şey değildi"

Ülke değişikliğinin çalışma/eğitim hayatına yansımaları neler oldu? İş/okul ortamının uyum sağlamana (veyahut da sağlayamamana :) stres yok, hangimiz en zayıf halka gibi hissetmeden bir ömür sürebiliyor ki?) etkisini nasıl deneyimledin?

Gelmeden önce Türkiye'de hem okuyor, hem çalışıyordum. Okuyordum dediysem 3. üniversitemde hâlâ tek bir lisans diploması almadan sürünüyordum. Türkiye'de okumak işkenceden başka bir şey değildi. Hep büyük heves ve ideallerle başladığım okulun üçüncü ayında hevesim kursağımda kalıyordu. Ankara'ya taşınmıştım. Kars'tan sonra dev bir değişiklikti. Özel hayatım mahvolmuştu ve depresyon tedavisi görüyordum. Dibi görmek üzereyken (dibi gördüm arkadaşlar) buraya geldim. 

"Sadece ailemin ve birkaç yakın dostumun bildiği bir 'kaçış' oldu benim için"

İşyerimdekilerin büyük bir kısmıyla ciddi güven problemleri yaşıyordum. Kısacık çalışma hayatımda "STK da olsa patron patrondur"un ne demek olduğunu öğrenmiştim. Haliyle kimseye haber vermeden, sadece ailemin ve birkaç yakın dostumun bildiği bir "kaçış" oldu benim için. Gelince bir dönem büyük bir hevesle başladığım işime istifa mail'i attım. E okul da kalmış oldu öylece. 

Sonra burda bir dil kursuna başladım. Ama sorunlarım nedeniyle devam etmedim. Dil kursuna da benim gibi LGBTİ+ mülteciler geliyordu. Hocalar da gönüllü olduğu için oldukça samimi bir ortamdı. Tabi dil sorunu ve benim kişisel sorunlarım nedeni ile bir ilişki kuramadım insanlarla. Gerek de yoktu zaten galiba. Bunun dışında bir iş ya da okul deneyimim yok henüz gerçek anlamda.

Arkadaş edinmek ve kendi sosyal çevreni kurmak ne kadar kolay (ya da zor) oldu? Kendi background’un, kişiliğin ve bulunduğun yer bu denklemde nereye oturuyor?

Buraya geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Daha önce iltica eden bir arkadaşıma yardım eden başka bir Türkiyeli mülteci bana da yardım etti. Gelir gelmez onunla tanıştım. Beni kalacağım komün evine götürdü. Orada da Türkiyeli iki arkadaş vardı. Başka ülkelerden de insanların kaldığı bu komün evi aslında bir apartmanın dairelerinden oluşuyordu ve ben giriş kattaki dairede kalıyordum. Mutfak ve oturma odasının olduğu bu dairede haliyle bir sürü insanla tanıştım. Evdekilerden birisi beni kuir bir performansa götürdü. Türkiye'den tanıdığım bir arkadaşın performansıydı. Orada yıllar önce tanıştığım başka bir arkadaşla tanıştık. 

Sonra politik çevremden kaynaklı birileri ile tanıştım. Kimsem yoktu şimdi benimle dayanışan yepyeni bir arkadaş çevrem var ("İyi oldu eskilerden sıkılmıştım" diyormuşum ve Türkiye'den şarbonlu mektup gönderiyorlarmış bana). 

Burada birçok farklı topluluk da var. Kaldığım kampta da farklı arkadaş çevreleri edinebilirim ancak buna şimdilik ihtiyaç duymuyorum. Yavaş ve sağlam olsun istiyorum kurduğum ilişkiler. Bu arada tabi hep Türkiye'deyken kurduğum o güzel ilişkileri de arıyorum bir yandan ama burada başka dinamikler üzerinden başka biçimlerde ilişkileniyorlar insanlar (garip hissettiren duygulardan birisi). 

Türkiyeli diğer expat’lerle iletişiyor musun? “Hiç çekemem, benden uzak olsun”cu musun, yoksa “bazen beni sadece bir Çorumlu anlayabilir”ci mi?

Genelde çevrem de hep Türkiyeli olmuş oldu aslında. Politik ilişkilerimin de getirdiği bir şey olsa gerek. Almanya'da ciddi bir göçmen dayanışması var yetersiz politikalar nedeniyle. Türkiyeli göçmenler de hem en eskilerden, hem de en kalabalık gruplardan biri olarak kendi siyasi ve sosyal hayatını çok geniş bir yelpazede oluşturmuş burada. Haliyle ilk ilişkilendiğim yer oldu bu Türkiş end Kürdiş komüniti.

"Antepliyim sonuçta ciddi bir damak tadı farkımız var"


Gurbetle sıla karşılaştırması yapacak olsan? Kültür olur, iş etiği olur; hangi bakımdan karşılaştırmak istersen…

Ay valla bacım gurbet sıla karşılaştırması yapamam. Bambaşka bir kültüre geldim. Hiç bilmediğim bir kültür. Yeni keşfediyorum. Berlin'de gidip alışveriş yapabileceğiniz Türk marketlerinden kahvehanelere kadar bir sürü şey var. Ama ben takılmıyorum oralarda. Çünkü geldiği gibi kalmış bir topluluk da söz konusu. Politik ve bazı sosyal ilişkiler dışında uzak durduğum bir yer orası. Ama zaten Berlin'de o topluluk buluyor sizi (kolimin eski tarizliği Türk çıktı mesela). 

Ben kampta kaldığım için en zorlandığım şey yemek oldu. Antepliyim sonuçta ciddi bir damak tadı farkımız var. Onun dışında naciye farkı büyük. Diyarbakır'ın buram buram güneş kokan naciyesi yok tabi burda. İlk başta burdaki naciyenin kokusundan midem bulanmıştı ama tabi söz konusu naciye olunca insan alışıyor. 

Burası benim için yeni deneyimler için bir kapı oldu aslında. Bir ay öncesine kadar her şeyi garipsiyor ve Türkiye'yi özlüyordum. Şimdi ise "ne karşılaştırıp duruyorsun, al sana fırsat" diyorum. Türkiye'de kesmediğim koliler kestim mesela bence önemli bir detay bu. Özellikle Alman koliler çok olay ki Berlin'de Alman bulmak çok zor. 
İnsanların yaşam biçimleri de farklı, haliyle gelişmiş bir sermayenin ihtiyaçlarına göre şekilleniyor ama bu insana rahatlayacağı bir gedik açıyor işte. Bir başkent ancak inanılmaz bir yeraltı yaşamı da var. Üstelik o kadar da gizli değil. 

Ay bir de mevsimiyken söylemiş olayım. Havaların ısınmasıyla şehrin her yerinde bulunan kanallar ve göller doldu. İnsanlar yüzüyor. Bu mevsimde ise Berlin'in en ünlü şeyi balamoz pipisi. Her yerde güneşlenen ya da yüzen üstsüz insanlar görebilir, gidip onlara katılabilirsiniz. Çoluk çocuk herkes parklarda göl kıyılarında; naciyesini, piizini kapan gitmiş. Kimse de kimseye karışmıyor (Ölseniz bile bir şey yokmuş gibi yüzmeye devam ederler).

"Berlin'deki ilk sosyal aktivitelerim bile eylemler oldu"


Gurbetteyken TR’de olup bitenlere nasıl bir mesafede duruyorsun? Ülke gündeminin kendi hayatına yansımaları neler oluyor?

Ben geldiğimde ülke kaynıyordu, geldim taşmaya başladı. E malum referandum filan derken... Olaylardan uzak kalamıyorum. Küçüklüğümden beri annem hep uzak dur der ama ben yapamam. Berlin'deki ilk sosyal aktivitelerim bile eylemler oldu. Bunlar da genelde Türkiş ve Kürdiş komünitinin eylemleri oldu. Ortak eylemlere de bu komünitiler ile katıldım. Haliyle ülke gündeminden kopamadım. O kadar tutsak arkadaşım var ki onlarla bir şekilde mektuplaşıyorum. Zaten politik olarak kopmam hayal edilemez (5 yıl sonra Türkçe'yi bile unutup "Türkiye de neresi" diyor). Arkadaşlar da var zaten, e aile de orda. Nasıl uzak kalabilirim ki? İmkansız!

"O sınırlar hep yapay"

Diğer expat’lere ya da adaylarına, “ben ettim sen etme” ya da “sen de yap güzel oluyor” yollu önerilerin?

Ya şuna inanıyorum ben: Bu iyi bir deneyim oldu. Ben geldikten sonra sürecimi öğrenmek isteyen ve yurtdışına çıkmak isteyen çok insan yazdı. Bir kısmına cevap verdim, bir kısmına veremedim. Ama yurt dışı bence bir şekilde deneyimlenmeli. Korkmamak lazım. Adım attıktan sonra da iyi bir çevre kurmak lazım. Önyargısız yaklaşmak önemli insanlara. Tutucu olmamak, tadını çıkarmak önemli. Yoksa buraya geldikten sonra Türkiye'deki gibi yaşarsınız, yapmayın. Dili de benim gibi öğrenmeyin; az gayretli, hevesli, girişken olun. Başka ne diyeyim, az deneyimli bir yazı oldu. Ama bu kadarcık sürede ancak bu kadar şey söyleyebilirim galiba. Ülkenizden çıkmaktan korkmayın, o sınırlar hep yapay, insan her yerde insan...

Başka bir çift söz? (teklif var, ısrar yok)

Yorumlar