Budapeşte'den Didem

"Bulunduğunuz yerde mutlu değilseniz, ayrılın ordan"

Kimsin, nesin? Nerede, ne zamandan beri yaşarsın? Neyle iştigal edersin? 

Didem ben. Eylül 2016’da geldim Budapeşte’ye. Daha önceden Ankara’da yaşıyordum. Çocuk hakları savunuculuğu yapan bir STK’da çalışıyordum, bir yandan da ODTÜ Sosyoloji’de doktora yapıyordum. Bir süredir bir şekilde yolunu bulup eğitimime yurtdışında devam etme planlarım vardı. Budapeşte’ye de Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları alanında master yapmak için geldim. Kendime akademisyen olacağım diye bir hayal kurdum ve onun peşinden gidiyorum. Ama Budapeşte’ye ya da gurbete gelme nedenim bir tek bu değil elbet.

Yolun gurbete düştüğünde ilk olarak neler hissettin? Yeni bir ülkede olmanın duydu durumu sende nasıl karşılık buldu? 

Çok karışık şeyler hissediyordum. Tabiri caizse, bir yanım yaprak döküyordu bir yanım bahar bahçe. Benim için uzun zamandır istediğim bir hayalin gerçekleşmesiydi gurbete gitmek, gurbette okumak, kendimi aramak, bunalmışlığımdan bir nebze de olsa uzaklaşabilmek. Türkiye’den ayrılma zamanı yaklaştıkça aslında o kadar da kolay olmadığını düşünmeye başladım. Sevdiklerimi öyle her canım istediğimde göremeyecektim mesela. Birilerini özleme duygusu, burukluğu oluştu. Budapeşte’ye geldikten birkaç gün sonar geçti bu duygu karışıklığı. Yeni bir sosyal yaşama adapte olma, şehre alışma süreci, biraz her şeyden uzak olmak iyi geldi.

"Bir şeylerin eksik olduğunu hissettiğim çok oldu"

Ülke değişikliğinin çalışma/eğitim hayatına yansımaları neler oldu? İş/okul ortamının uyum sağlamana (veyahut da sağlayamamana :) stres yok, hangimiz en zayıf halka gibi hissetmeden bir ömür sürebiliyor ki?) etkisini nasıl deneyimledin?


İş hayatından çok büyük farklılıkları olduğunu söyleyemem, ama benimkisi okul ortamıydı. Akademi içindeki rekabet, kurumsal beklentiler, ders yoğunluğu zamanla hem psikolojik hem de fiziksel olarak yormaya başladı. Ama benim açımdan en azından, duygu durumumu etkileyen ek bir etken yoktu. Bir yandan yeni insanlar, yaşamlar tanımanın heyecanını yaşamak, bir yandan bu yorgunluk, belki biraz üzüntü bir şeyleri dengede (sürekli değişen :)) tuttu. Tüm bunların arasında, zaman zaman kendimi buradaki durumu Türkiye’deki hem kurumsal hem bireysel ilişkilerle karşılaştırırken buldum. Belki kaçınılmaz bir şeydi, bilemiyorum. Bir şeylerin eksik olduğunu hissettiğim çok oldu.

Arkadaş edinmek ve kendi sosyal çevreni kurmak ne kadar kolay (ya da zor) oldu? Kendi background'un, kişiliğin ve bulunduğun yer bu denklemde nereye oturuyor?

Bu konuda neredeyse hiç zorluk yaşamadım diyebilirim. Türkiyeli birkaç arkadaşım vardı. Okuduğum okulda başka ülkelerden gelen benzer politik görüşlerimizin olduğu insanlarla zamanla yakınlık kurmaya başladım. Birileriyle bir şeyler paylaşmak oturup dertleşmek için en azından belli konularda ortaklaşmak gerekiyor. Sanırım bu konuda politik görüş çok önemli bir yerde duruyor. Konuştukça, bir şeyler paylaştıkça bağlar da kurulmaya başladı.

Türkiyeli diğer expat'lerle iletişiyor musun? "Hiç çekemem, benden uzak olsun"cu musun, yoksa "bazen beni sadece bir Çorumlu anlayabilir"ci mi?

Hiç çekemem benden uzak olsun demiyorum kesinlikle, ama aynı şekilde sadece Türkiyelilerle arkadaş olurum, tüm sosyalliğimi onlarla yaşarım da demiyorum. Nereden, nasıl bir toplumdan, hangi ülkeden geldiğimiz, ve politik görüş belirliyor çoğunlukla. Bazı konularda eminim birbirimizi en iyi Türkiyeliler anlıyor. Mesela, kendi kültürüne, tarihine ya da politik gündemine dair yaptığın bir espiriyi başka birine açıklamak zorunda kalıyorsun☺ Tabi bu çok basit bir örnek.

"Esnafa günaydın, iyi işler demeyi özledim"

Gurbetle sıla karşılaştırması yapacak olsan? Kültür olur, iş etiği olur; hangi bakımdan karşılaştırmak istersen...

Esasında çok şey var söylenecek. Nereden başlasam bilemedim ☺ Burada kimsenin kimseye karışmama hali var, bu hoşuma gidiyor. Ama diğer bir yandan da esnafa günaydın, iyi işler demeyi özledim. Ankara’dayken bizim mahalledeki büfeyle çok yakın ilişkimiz vardı. ALES sınavına giderken evin anahtarlarını bırakırdık hiç düşünmeden☺ Burada öyle bir şey pek mümkün değil. Yabancı olmamla alakalı bir şey aslında biraz da. Genel olarak yabancılara karşı fazla “temkinli” davranıyorlar. Hatta markette falan yabancı olduğum anlaşılmasın diye hiç konuşmamaya çalışıyorum. Genellikle yabancıları sevmiyorlar diyebilirim.

Bireycilik bazen bencillik seviyesine ulaşabiliyor, bundan rahatsızlık duyuyorum. Özellikle bir de bu her alandaki rekabetle perçinleşince gerçekten can sıkıcı oluyor. Bu bencilliği insanların çevrelerinde olan bitenlere dair tepki ve tepkisizliğinde de görüyorum. Kendi sıkıntılarım dertlerim var zaten bir de onları (Türkiye’deki akademisyenler, Suriye’deki savaş, Budapeşte’deki evsizler …) dert edemem diyenlerle bile karşılaştım. Türkiyelilerin bu anlamda farklı bir duyarlılıkları, tepkili olma durumları ve duruşları var, ve bunu çok seviyorum. Budapeşte’de apolitik olma ya da toplu tepki vermeme söz konusu.

Ahh memleketimin yemeklerini baharatlarını özledim tabii. Buraya gelmeden önce, en çok karşılaştığım sorulardan biriydi “Didem sen orda ne bulup ne yiyeceksin?” sorusu. Uzun zamandır veganım, ve burda hayvan tüketimi ağır basıyor. E tabi vegan sermayesi var, ama bundan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum. Sebze, meyve, kuruyemiş anlamında Türkiye cennetmiş meğer dedim buraya geldikten sonra ☺

"Bir arkadaşım bana 'kendini arafta hissedeceksin' demişti. Hakikaten de öyle oldu"

Gurbetteyken TR'de olup bitenlere nasıl bir mesafede duruyorsun? Ülke gündeminin kendi hayatına yansımaları neler oluyor?

Budapeşte’ye geleceğim belli olduktan sonra, bir arkadaşımla memleket meselelerine dair uzakta olunca ne değişecek diye konuşuyorduk. Hiç unutmam bana, “kendini arafta hissedeceksin Didem” demişti. Hakikaten de öyle oldu. Türkiye gündemini yakından takip ediyorum, ya da etmeye çalışıyorum diyeyim. Okuduğum haberlere, yorumlara, duyduklarıma sinirleniyorum, üzülüyorum. İster istemez psikolojik ve bedensel olumsuz etkileri oluyor. Bombalar patlar ülkede, sen okursun bilirsin ama başka ülkeden olan arkadaşın dün gece senin ülkende bomba patladığını, insanların öldüğünü, o ölüp giden canlar üzerinden çirkin siyaset yapıldığını bilmez. Yüzüne gözüne baktığında anlar bir şeylerin ters olduğunu, sorarlar anlatırsın, sonra sen günlük hayatına tüm bunları geride bırakıp devam etmek durumundasındır. İşte bu yüzden tamamen araftasındır. Bu anlamda, sosyal çevrende Türkiyeli ve benzer politik görüşe sahip olan insanların olması çok değerli. İyi ki varlar diyorum :)

"Keşke gelmeden önce Macarca öğrenseymişim"

Diğer expat'lere ya da adaylarına, "ben ettim sen etme" ya da "sen de yap güzel oluyor" yollu önerilerin?

En büyük keşkem açıkcası buraya gelmeden önce biraz vakit ayırıp Macarca öğrenmeyişim. Çok değil, günlük yaşamı market alışverişini kurtaracak derecede birkaç şey bilmek iyi olur. Ben kendime ordayken yapılacaklar listesi hazırlamıştım. En başında da, sırt çantam ve ben yalnız başıma başka ülkelere gidip kendi başıma gezmek vardı. Yapın bunu çok güzel! Yerel insanlarla kaynaşın ☺

Başka bir çift söz (teklif var, ısrar yok)

Eğer şu anda bulunduğunuz yerde olmaktan mutlu değilseniz, ki benim durumum buraya gelmeden önce öyleydi, ayrılın ordan. Ben buraya geldikten sonra içimde bir sürü nedenden kırılan parçaların tekrar birleşmeye beni tekrar oluşturmaya başladıklarını farkettim. Annem bile her Skype görüşmemizde, “Didem sana uzakta olmak çok iyi geldi, dönme çocuğum sen” demeye başladı. Gitmek iyidir, gidin.

Yorumlar