Amman'dan "Barack"

"Yeni insanlara, hikâyelere şans ver"

Kimsin, nesin? Nerede, ne zamandan beri yaşarsın? Neyle iştigal edersin?

Bana burda Barack diyolar sık sık, Barack olsun adım... Benim bayağı olmuş, 11 senedir bir ayağı dışarda yaşayanlardanım. İngiltere, Almanya (batı konforunu tattıktan sonra) üzeri hayatın beni silkelemesi ötürü Yunanistan üzeri canım canım Hatay ve Urfa'dan sonra Irak ve Ürdün'de yaşadım, yaşamaya çalışıyorum. Daha çok dertli insan dinleyip çocuklarla oyunlar planlıyorum iş olarak, ona da çocuk koruması diyoruz. Sektöre dair çok eleştiri var ama sanırım burası yeri değil...

Yolun gurbete düştüğünde ilk olarak neler hissettin? Yeni bir ülkede olmanın duygu durumu sende nasıl karşılık buldu?

Gurbete yolum ilk düştüğünde... gerisin geri dönmek istedim. Aylarca çalış, burs al, İngiltere yollarına düş, gül döktüm yollarına şeklinde rahat keyifli bi hayatın olcak sanıyorsun... Bam! İyi konuştuğun İngilizceyi anlamıyorsun, yeni bir sosyal çevre yapman bir yandan çalışman ve okuman lazım... Evdeki çevreni, ortama, kültüre hakim olma hakkını kaybediyorsun, rahatını bozuyorsun... Zor geldi ilk başta..

Dışarda 10 yıldan sonra bi yandan komik geliyor o ilk tepkilerin, bir yandan da reçete değişmiyor. 2 valizle git ülkelere, ev kur, çevre yap, 1 sene sonra hop ordan oraya zıpla... Alışıyorsun, güzel bir adrenalini de olmuyor değil. Bir yandan da tam bir kumar... Kafana göre insanlar, seni heyecanlandıran bir işin varsa tadından yenmiyor.

Musul sınırında 52 derece sıcakta günde 15 saat kapı kapı dolaşmak...


Ülke değişikliğinin çalışma/eğitim hayatına yansımaları neler oldu? İş/okul ortamının uyum sağlamana (veyahut da sağlayamamana :) stres yok, hangimiz en zayıf halka gibi hissetmeden bir ömür sürebiliyor ki?) etkisini nasıl deneyimledin?

Yaşadığım çalıştığım ülkeler 5-6'yı bulmuştur, hepsi yeni challenge'lar... İlk haftalar yeni gelin gibi sudan çıkmış balık modu... Sınırlarını zorluyorsun, farklı insanlarla, çalışma şekilleriyle uyum sağlayıp 1 ayda makinayı çalıştırman lazım. Bizde işin sorumluluğu büyük, dünyayı kurtardığımız yok ama hızlı adapte olup üretmen gereken, sonuç ortaya çıkarman gereken bir sektör. İnsanı büyüttüğü ve profesyonel olarak olgunlaştırdığı kesin. Bak hele iş heyecanlandırmıyorsa, yarı yarıya sıkıntıdasın... İnsan işini sevmezse neden her sene bir yerden bir yere zıplasın? Çok şükür iyisini de kötüsünü de gördüm. Günde 14-15 saat çalışıp 52 derecede Musul sınırında kapı kapı çalıp huzurla yorgunluğumu kucaklayarak yastığa kafamı koyduğum günlerim de, konforlu ofisimde "ben burda ne yapıyorum ya!" diyip çekip gitmeyi istediğim de oldu. İşini severek yapıyorsan benim için yeni memleket 3-0 önde başlamıştır :)

Arkadaş edinmek ve kendi sosyal çevreni kurmak ne kadar kolay (ya da zor) oldu? Kendi background'un, kişiliğin ve bulunduğun yer bu denklemde nereye oturuyor?

Bak bu enteresan... Blind date gibi internet üzerinden mülâkat yapıp taşı tarağı toplayıp bir yere uçuyorsun, Türkiye'deki keyfini arama. Ancak yeni memleket başka başka sosyal alanlar, daha önce keyif almadığını düşündüğün ya da yaşamadığın ortamlar getiriyor, orasını çok seviyorum. Irak'ta bir çay bahçesinde oturmak, İzmir'in barlarından daha iyi gelebiliyor insana.

Bende küçük formül daha önce o ülkede/şehirde bulunmuş arkadaşlar, kontaklar almak ve yeni memleketi bilen insanlar üzerinden yürümek... Güvenli bölgelerde çalışmadığımız için "ay bugün de kulaklıklarımı takıp bir yürüyüş yapayım da keşfedeyim" zevkine elveda... Hep bir cross check halinde çalıştığın organizasyonun güvenlik kurallarını hafif esneterek keşfetmenin düstur olduğu bi yaşam şekli.

Çevreyi kurmak bazen şaşılacak derecede kolay, bazen de inanılmaz zor oldu... 2-3 arkadaşla bitirdiğim misyonlar ya da onlarca, ailesine kadar tanıdığım ömür boyu sürecek dostluklar kurduğum hikâyeler cepte. En önemli ders, beklentiyi zaman içinde azaltıyorsun, sosyal bir rutinin olmayabiliyor bazen. O zaman da Skype, Whatsapp sağolsun, güzel dostlarla sohbet-gıybet.

Bende beklentiyi düşürmek ise yaradı, küçük şeyler mutlu etmeye başlıyor, memlekete döndüğümde işe yarar, her şeyi herkesi dert etmem diye umuyorum.

"Erbil'de Batmanlı abiden ciğer yiyip Sezen Aksu'yu bağırtarak araba keyfi yapmayı Türkiyeli arkadaşım olmadan yapamazdım"


Türkiyeli diğer expat'lerle iletişiyor musun? "Hiç çekemem, benden uzak olsun"cu musun, yoksa "bazen beni sadece bir Çorumlu anlayabilir"ci mi?

Özellikle aramam şekerim, 1-2 tane tanıştıysam kafama uyarsa çok keyifli çünkü ben dilini konuşmayı özleyen, dedikodusunu kahve sohbetini Türkçe yapabilen biriyim. Tüm gün dünya milletlerinden insanla 2. dilinde konuştuktan sonra, Erbil'de Batmanlı abiden ciğer yiyip Sezen Aksu'yu bağırtarak araba keyfi yapmayı Türkiyeli arkadaşım olmadan yapamazdım. Sağolsunlar Türkiyeli zaman zaman can simidi.. İyisine asla hayır demem :) Aman benden uzak olsuncuları da bayağı snob buluyorum, özellikle uzak duruyorsan, bu kadar mı uzaklaştın kültüründen şeyinden diyorum. Tercih meselesi ama keskin çizgiler olunca komikleşiyor durum.

Gurbetle sıla karşılaştırması yapacak olsan? Kültür olur, iş etiği olur; hangi bakımdan karşılaştırmak istersen...

Gurbet macera, kendini challenge etmen, yeni deneyimler, özlem demek diğer yandan sılada oturmuş, durgun bir hayat var fikrine kapılıyorum, kendimi rahatlatıyorum. Ama sılada da anneyle sabah kahveleri, Tunalı'da turlamaca, uzun planlar yapmadan dostlarla buluşmaca, bazen, özellikle yaş aldıkça çok özletiyor. 20-25'inden sonra yurtdışına gidip yerleşenleri takdir ediyorum o açıdan, benim dönüp döneceğim yine Türkiye. Hep kalbimin bir tarafı orda... Bunu da burdan doğrulamış olayım :)

Gurbetteyken TR'de olup bitenlere nasıl bir mesafede duruyorsun? Ülke gündeminin kendi hayatına yansımaları neler oluyor?

Ooo güzel soru, biz corporate bir hayat yaşamadığımızdan, ya en sorunlu bölgelerdeyiz ya da sorunlu projelerin içindeyiz. Şimdi yeni memleketin sorunları üstüne Türkiye'nin durumu insanın kalbi kaldırmıyor... Sık sık takip ediyorum ama bazen şalteri indirdiğim, hiç bakmadığım haftalar oluyor. "Türkiye'ye de baksam kafayı yerim" dediğim zamanlar var. İşin üzücü tarafı, memlekette olana bitene bakıyorsun ama uzaksın, klavye aktivistliği yapmak bazen koyuyor. Bazen elinden gelen bu olduğu için abanıyorsun haberlere... Zor bir denge hâlâ bulabilmiş değilim

"Kendine vakit ayır, yerel insanlara dadan"

Diğer expat'lere ya da adaylarına, "ben ettim sen etme" ya da "sen de yap güzel oluyor" yollu önerilerin?

Tüm hayatın işin olmasın, sadece çalışacaktıysan onu Türkiye'de de yapardın. Yeni insanlara, hikâyelere şans ver. Bazen hiç bana gelmez dediğin şehirler, insanlar hiç ummadığın gibi çıkabiliyor. Eğlenceli, unutamayacağın tecrübeler getirebiliyor.

Elit expat klübü üyesi olma, (eğer şansın varsa) sokağa çık, 2 yerel insan tanı, pazara git, yürü yürüyebilirsen... Gurbette tek tip hayat biçimi içine evrilmek kolay, bak onu yapma.

Kendine vakit ayır, yerel insanlara dadan, evini eve benzet bak bu çok iyi geliyor, belle yani sana ait bir alanın olsun, o zaman gurbet gurbetlikten çıkıyor.

Başka bir çift söz? (teklif var, ısrar yok)

Konfor alanınızdan çıkın da azcık gezin, gurbetçi olmaya gerek yok ama dünya pek güzel, seyahat edin, yeni şeyler deneyimleme fırsatını kendinizden esirgemeyin, olup olacağı çoğumuz memlekete dönünce elde kumanda televizyonumuzu izlicez zaten. Haydi sevgiyle!

Yorumlar