Berlin'den Barış

Vekil adaylığından ilticaya "başka bir dünya mümkün"

Kimsin, nesin? Nerede, ne zamandan beri yaşarsın? Neyle iştigal edersin?

Ben Barış Sulu, 39 yaşındayım, politikacıyım, yönetmenim, aktivistim, editörüm ama diploma olarak söylersem Sahne ve Dekor Tasarımı mezunuyum.

Genelde baskın kimliğimle ilgili olarak LGBTİ hakları üzerine çalıştım. Temmuz 2015'ten beri eşimle Berlin'de yaşıyorum. 7 Haziran Parlamento seçimlerinde eşcinsel aday olduğum için bana yönelik tehditlerin dozajını arttırması sonrası buraya geldik.

Şu an yeni bir kültür ve dil öğrenme sürecindeyim, üniversiteye gidiyorum ve zamanım genellikle yeni çalışmalarım için gözlem yapmakla geçiyor ve Türkiye'deki süreç elbette bizi meşgul ediyor.

Buraya geldiğimizden beri benim hayatımı ortaya koyduğum 7 Haziran seçimleri iptal edildi, arkadaşlarım bombalandı ya da tutuklandı, bir darbe girişimi oldu, başkanlarımız ve milletvekillerimiz tutuklandı, köyler, insanlar yakıldı, muhaliflere zulüm arttı, Almanya ile Türkiye arasında mülteci antlaşması yapıldı, politikaları bu kadar sorunlu bir ülke ister istemez sürekli gündemin oluyor.

Bunun dışında Berlin'in sokakları, müzeleri, galerileri ve parklarını, kısacası huzurunu içime çekip sindirme aşamasındayım.

"40 yılımı elbette 4 bavula sığdıramadım"

Yolun gurbete düştüğünde ilk olarak neler hissettin? Yeni bir ülkede olmanın duygu durumu sende nasıl karşılık buldu?


"Çok karmaşık hissettim" yazan kaçıncı kişiyim bilmiyorum ama kendimi iyi hissettim ve sonra şaşkındım, hâlâ şaşkınım, büyük bir yolculuktu ve bunun içsel bir yolculuğa da evrileceğini hissetmiştim, öyle de olmakta.

Berlin'e gelirken yanımda sadece hayat arkadaşım, 4 bavulum ve çok az param vardı. LGBTİ alanında siyaset, aktivistlik ve sivil toplum Türkiye'de para kazandıran şeyler değil ne yazık ki, hatta aksine insan kaybettiren düşman kazandıran şeyler, canımı da orada bırakmak istemedim. Büyük bir karardı, sıfırdan başlamak gerekiyordu. 40 yılımı elbette 4 bavula sığdıramadım; alabildiklerimi aldım, gözlüğümü unutmuşum mesela beni çok zorluyor ama bu ay yenisini alabileceğim, resimlerim kaldı, tüm anılarım, onlara çok üzülüyorum, ama geri kalanlar zaten çoğu unutulması gereken, geride bırakılması gereken şeylerdi, bıraktım. Somut olarak elbette. Yoksa kafada çok şey var, en önemlisi kırgınlıklar, yaralar, acılar, yalnız olduğunu bilip yine yalnız olduğunu anlama aşaması, bir çeşit tedavideyim şu an, başarılı da gidiyor.

"Kendi seçimlerimi yapmak istiyorum"

Bir de ben bunu gurbet olarak adlandırmak istemiyorum başta söyleyeyim, kendimi köksüz hissediyorum ve bir millete, milliyete ait olmak istemiyorum, Türkçe öğrendiğim için seviniyorum ama diğer dilleri de seviyorum, iletişim muhteşem bir şey çünkü, birçok dilde insanları anlayabilmek çok güzel. Ama tesadüfi bir evrende, kendi seçmediğimiz bir coğrafyada, kendi seçmediğimiz bir din, bir cinsiyet içinde yaşamak beni çocukluğumdan beri boğuyordu, kendi seçimlerimi yapmak istiyorum. Birilerinin yazdığı hikayelerde bir rol almak değil amacım, kendi hikâyemi şekillendirmek, kendimi o nedenle çok da gurbette hissetmiyorum. İnsanın olduğu her yerde yaşayabilirim; renk, dil, din, cinsiyet, sınırlar bana göre değil.

Benim için yeni bir yer ama çok eski bir şehir Berlin, çok büyük bir kültür, yemek, mimarlık, beden politikaları ve cinsiyetler, doğa, eğlence kültürü, aile kavramı, eğitim ve çalışma hayatı tüm öğrendiklerim burada birden başkalaştı, Türkiye'de çok tekrarlıyordum bu sloganı, tam da onu yaşadım: Başka bir dünya mümkün.

"Kaldığım yurtta etrafı temizliyor, bulaşık yıkıyordum"

Ülke değişikliğinin çalışma/eğitim hayatına yansımaları neler oldu? İş/okul ortamının uyum sağlamana (veyahut da sağlayamamana :) stres yok, hangimiz en zayıf halka gibi hissetmeden bir ömür sürebiliyor ki?) etkisini nasıl deneyimledin?

Buraya geldiğimden beri çok kısa, yaklaşık üç ay deneyim edinmek amacıyla mutfakta çalıştım. Kaldığım yurtta mültecilere kahvaltı hazırlayıp etrafı temizliyor, bulaşıkları yıkıyordum, çok keyifliydi. Hiç yorulduğumu hissetmedim aksine beni cesaretlendirdi, çünkü herkes ne yapabiliyorsa onu yapıyordu, kimse kimseye emir vermiyordu, "bu işleri ben bilirim buranın patronuyum" gibi tavırlarla karşılaşmadım.

Ayrıca ben Türkiye’deyken kimlik odaklı bir çalışma hayatı içindeydim, mesela Hacettepe’de Sınıf Öğretmenliği okurken eşcinsel kimliğimden ötürü bu işi yapamayacağımı anladım ve okulu bıraktım ama burada bunun önünde bir engel yok. LGBTİ hakları burada yasal güvence altında olduğu için homofobiyle mücadele etmek zorunda olan bir avuç insan yok, şimdi LGBTİ alanında çalışmak yerine Dekor ve Sahne Sanatları ile ilgili yarım bıraktığım yönümü geliştirmek istiyorum.



"Dedikodu yapmak yerine yüzüne konuşan insanları görmek gayet iyi"

Arkadaş edinmek ve kendi sosyal çevreni kurmak ne kadar kolay (ya da zor) oldu? Kendi background'un, kişiliğin ve bulunduğun yer bu denklemde nereye oturuyor?

Çok güzel arkadaşlar edindim, kafa sayısı olarak çok fazla değil ama çok yeterli, keyifli, sosyal, saygılı, güleryüzlü arkadaşlarım var. Burada arkadaşlarımla daha çok dışarı çıkıyorum, daha çok arkadaşıma yemeğe gidiyorum ya da dışarıda yiyebiliyoruz. Arkadaşlarımla parkta yayılıp kim ne der diye düşünmeden zaman geçirebiliyorum, daha kolay kendini hissedebiliyorsun, kendin olabiliyorsun. Dedikodu yapmak yerine yüzüne konuşan insanları görmek gayet iyi.

Türkiyeli diğer expat'lerle iletişiyor musun? "Hiç çekemem, benden uzak olsun"cu musun, yoksa "bazen beni sadece bir Çorumlu anlayabilir"ci mi?


Yok değilim. Öyle bir ayrım yapmadım. Türkiye'deki siyasi, sosyal olayları yaşayıp gelmiş insanlarla konuşabilecek ortak çok fazla nokta bulabiliyorsun, yalnız olmadığını anlıyorsun bu gayet güzel. Burada doğmuş ya da çok uzun yıllardır Berlin’de yaşayan ve Türkçe konuşan arkadaşlarım var ve onların gözlemleri de çok değerli benim için.

"Yanından geçen bisikletli bir profesör ya da milletvekili olabilir"


Gurbetle sıla karşılaştırması yapacak olsan? Kültür olur, iş etiği olur; hangi bakımdan karşılaştırmak istersen...


İnanılmaz derecede çok, yazsam roman olur denir ya tam da öyle. Bir iki örnek verecek olursam en belirgin olanlar şunlar: insanların kıyafetlerinden, görüntülerinden hangi sınıfa ait olduklarını anlayamıyorsun, yanından geçen bisikletli bir profesör ya da milletvekili olabilir. Ayrıca kadınların her alanda görünür olmaları, istedikleri saatte dışarıda gezebilmeleri, her meslekte kadınlarla karşılaşmak çok iyi. Eşi çalışan ve bebeğe bakan babalar çok hoşuma gidiyor, ev kadını terimi burada yalnız değil, ev erkeği diye bir kavram var Almanca’da, gündüz vakti parkta bebek arabasını ittiren bir çok baba görebilirsiniz. Cinsiyetlerle ilgili elbette LGBTİ’ler de çalışma alanında birkaç mesleğe sıkıştırılmış değiller, günlük yaşantıda her alanda karşılaşabilirsiniz.

"'Oralara gittin Türkiye'yi bokluyorsun' gibi sığ tepkiler alıyorum"

Gurbetteyken TR'de olup bitenlere nasıl bir mesafede duruyorsun? Ülke gündeminin kendi hayatına yansımaları neler oluyor?


Uzakta olup sürekli bilgileri almak ve dışarı bunları atamamak biraz sıkıntılı. Ülke gündemi başta da dediğim gibi çok hızlı ve çok negatif, ister istemez okuyorsun, paylaşıyorsun ve moralin bozuluyor. Ben sosyal medyayı çok uzun zamandır aktif kullanan birisiyim ve bazen paylaştıklarıma "Barış, sen de hep kötü paylaşımlar yapıyorsun" diye tepkiler geliyor, ama bunlar zaten olan şeyler, kötü olaylar oluyor ben paylaştığım için olmuyor yani. Ben paylaşınca sanki "oralara gittin Türkiye'yi bokluyorsun" gibi sığ tepkiler alıyorum; böyle tepkiler gelince ilgilenmiyorum, böyle bir seçim hakkım var, okumuyorum, haberim olmuyor ama bu süreç sonraki acayip olaya kadar devam ediyor yani bir iki gün sürüyor, bir mesafe koyamıyorsun kısacası, Türkiye bir girdap gibi seni içine çekiyor.

"Türkiye'de adaletsizlikle kıyasladığında dil öğrenmek daha kolay"

Diğer expat'lere ya da adaylarına, "ben ettim sen etme" ya da "sen de yap güzel oluyor" yollu önerilerin?

Birçok insan hayallerini sınırlamak zorunda kalıyor ve birçok konuda olduğu gibi yurtdışında yaşamak konusunda da bilgilerimiz söylentiden ibaret, dedikodu yani, ama gelip görüp burada yaşamak tamamen bambaşka. O yüzden ben gerçekten isteyen herkesin yapabileceğini düşünüyorum, hangisi daha zor diye düşünmek yerine yola çıkmak gerekiyor, hangisinin daha zor olduğunu kendi gözlerinle görmen gerek. Türkiye’de ayrımcılıkla, damgalanmayla, haksızlık ve adaletsizlikle her gün yüzleşerek yaşamanın zorluğu ile kıyaslandığında dil öğrenmek ve yeni bir toplumu anlamaya çalışmak daha kolay.

"İltica süreci çok bireysel"

Başka bir çift söz? (teklif var, ısrar yok)

Son dönemde iltica başvurusu yapmak isteyen çok fazla kişiyle konuşuyorum, iltica süreci çok bireysel. Ben de Almanya'ya gelmeden önce çok hikaye okudum, duydum, dinledim ama benim yaşadıklarım bana anlatılanlarla çok uyuşmamakta. Örneğin iltica sonucunu bekleme süresi kimisi için 6 ay kimisi için 2 yıl, iltica deneyimlerini dinlemek önemli ama kendi deneyiminiz çok farklı olabilir, bütün bunları düşünüp hareket etmek gerekiyor. Bu konuda danışmak isteyenler olursa barissulu@gmail.com'a mail atabilirler.

Ayrıca bu veri bankası fikrin çok değerli, motive edici.

Yorumlar

  1. Sahne ve Dekor Tasarımı taban puanları 2020 açıklandı. Resmi veriler ışığında önlisans için hazırladığımız Sahne ve Dekor Tasarımı başarı sıralaması 2019 ‘da ayrıca iki yıllık Sahne ve Dekor Tasarımı bölümü hakkında bilgi vermeye çalışmaktayız. Bunun yanında kontenjanlara da yer veriliyor. https://yksdestek.com/sahne-ve-dekor-tasarimi-2-yillik-taban-puanlari/

    YanıtlaSil

Yorum Gönder